Breaking News

Polonyalı milyarder Maciej Adamkiewicz’in ölümü, Türkiye’de Koç, Sabancı, Özilhan, Şahenk örnekleri

Toygun ATİLLA

FORBES MİLYARDERİNİN ÖLÜMÜ

Bugün Patronlar Dünyası’nda “Forbes Milyarderi Hayatını Kaybetti” başlıklı olarak yayınlanan haber çok ilgimi çekti. Bunun üzerine Maciej Adamkiewicz’in hayatını inceledim.

Polonyalı milyarder, 2020’de yönetimi profesyonellere bıraktığında, 1.1 milyon euroluk serveti ile Forbes listesinde Polonya’nın en zengin 9’uncu insanıydı.

Maciej Adamkiewicz bugün 59 yaşında hayatını kaybetti. Çok genç denebilecek bir yaşta hayata gözlerini yummuştu. Bu böylesine bir servetin ve şirketin de çöküşü anlamına gelebilirdi.

Ancak, durum hiç de böyle olmayacak…

Maciej Adamkiewicz’in ölümü Polonya basınında “bilim insanı bir işadamının vedası” olarak geçti. O, “ölmeden önce kurumsallaşan” bir patrondu. 2020 yılında, hâlâ sağken Adamed’in başından ayrıldı, yönetimi profesyonellere bıraktı, kendisi ve eşi Małgorzata’yı Gözetim Kurulu’na taşıdı. Yani o, ölümünü beklemeden “sonsuzluk planını” yapmıştı.

Adamkiewicz koltuğunu bıraktı ki markası kalsın.

Forbes listeleri bize hep bir rakam gösterir: 1 milyar, 5 milyar, 10 milyar dolar… Bir patron öldüğünde ise  o rakamların hiçbiri şirketin geleceğini garanti etmez. Garanti eden tek şey, kurduğu sistemdir.

KURUMSAL YAPININ ANLAMI

Adamkiewicz, “bilim odaklı bir ilaç üreticisi” olarak başladığı yolda, Adamed’i Polonya’nın en yenilikçi AR-GE merkezlerinden birine dönüştürdü. Vietnam’da fabrika açtı, Avrupa’da 8’den fazla pazara girdi. Ve bütün bunları, aile içinde ama kurumsal bir yapı kurarak yaptı.

Türkiye’de kaç patron, kendi ölümü için böyle bir sistem kurar? Kaç patron, “benden sonra bu şirket kimin elinde olacak” sorusuna bir cevabı sağken verir?

Adamkiewicz’in vefatıyla Adamed’de ne oldu?

Hiçbir şey.

Çünkü o, ölmeden önce olabilecek her şeyi planlamıştı. Bu yüzden Adamed’in piyasasında bir sarsıntı yaşanmadı, hisse değerinde düşüş olmadı, yatırımcı paniklemedi.

Yani, 

Patronun yokluğu, şirketin çöküşü değil, sistemin testi oldu. Ve sistem çalıştı. Bizde ise genellikle “patron ölünce miras kavgaları başlar.”

Adamkiewicz’in hikâyesi tam tersineydi, patron ölmeden önce barışı, dengeyi ve sürdürülebilirliği kurmuştu.

SERVET GEÇİCİ STRATEJİ KALICI

Koç’ta, Sabancı’da, Anadolu Grubu’nda Doğuş’ta, Tosyalı’da bu geçiş dönemlerini yaşadık. Ama hâlâ birçok Türk şirketinde “kurucu gittiğinde ne olur” sorusu cevaplanmamış durumda. Adamkiewicz aslında bu soruya kendi hayatıyla cevap vermişti: “Patronluk, ölmeden önce bırakabilmektir.”

Maciej Adamkiewicz, ardında milyar avrolar değil, bir kurumsal kültür bıraktı. Bence, ölümü ile birlikte patronluk tarihine bir not düştü: Servet geçicidir. Strateji kalıcı.

TÜRKİYE’DE PATRON ÖLDÜĞÜNDE BAŞLAYAN MİRAS KAVGALARI VE İFLASLAR

Şimdi gelelim Türkiye’deki duruma. Hepiniz her gün medyada, miras kavgaları ile ilgili haberleri okuyorsunuz. Zamanın en büyük şirketleri, patronun ölümü ile birlikte büyük bir çöküşe geçiyor, miras kavgaları ve iflaslarla gündeme geliyor.

KURUMSALLAŞAN PATRON ŞİRKETLERİ: KOÇ, SABANCI, ANADOLU GRUP, DOĞUŞ, TOSYALI

Ancak bunun tam tersi, doğru örnekler de var.

İlk önce Koç grubu ile bu doğru örnekleri anlatmaya çalışayım.

Vehbi Koç, Türkiye’nin kurumsallaşma tarihinin ilk “ölmeden önce miras planı”nı yapan patronuydu. 1980’lerin ortasında, henüz hayattayken holding yönetimini oğlu Rahmi Koç’a devretti.

Vehbi Koç

Bu yazıyı hazırlarken öğrendiğim şeylerden biri de, bu sürecin Harvard Business School’un “Family Business in Transition: Koç Holding Case” (Case No. 9-486-023, Prof. John Davis, 1986) başlıklı vaka çalışmasına konu olmasıydı.

Düşünsenize bir Türk şirketin dönüşüm hikayesi dünyanın en önemli okullarında tez konusu olmuştu.

Rahmi Koç yıllar sonra Harvard Business Review Türkiye’ye verdiği röportajda (2015) şöyle demiş: “Bizim işimizde halef yetiştirmek en önemli iştir. Patronun görevi, yerine geçecek kişiyi zamanında hazırlamaktır.”

Bu cümle, Vehbi Koç’un mirasının sadece bir şirket değil, bir sistem olduğunu anlatıyor. Koç Grubu bugün hâlâ bu sistemin üzerinde yükseliyor.

SABANCI SOYADI HEM MİRAS HEM YÜKÜMLÜLÜK

Şimdi gelelim Sabancı ailesine,

Erol Sabancı, 2005’te Capital dergisine verdiği röportajda: “Sabancı soyadı büyük bir miras ama aynı zamanda büyük bir yükümlülük. Bizden sonraki kuşaklara bunu öğretmemiz lazım.” diyordu.

Bence bu söz, Sabancı Holding’in “ölmeden önce kurumsallaşma” felsefesinin özeti gibi…

Erol Sabancı hayattayken, yönetim mekanizması ve görev dağılımı yeni kuşaklara aktarılmış; Sabancı Ailesi içinde kurumsal protokol oluşturulmuş.

SUZAN SABANCI PATRONLAR DÜNYASI DERGİSİ RÖPORTAJI

Suzan Sabancı liderliğinde Akbank’ta yürütülen “disiplinli dönüşüm” süreci, bu bilinçli geçişin ise en görünür örneği durumunda.

Aslında ne demek istediğimi, Patronlar Dünyası Dergisi’nin Kasım sayısında Suzan Sabancı ile yaptığım söyleşi de çok daha iyi anlayacaksınız.  Sabancı Grubu’nda patronluk artık “imza atan” değil, değerleri koruyan bir konumda. Bunun tüm ipuçlarını Suzan Sabancı’nın söylediklerinde göreceksiniz.

KENDİ YOKLUĞUNUN PROVASINI YAPAN PATRON: TUNCAY ÖZİLHAN

Şimdi gelelim Anadolu Grubu’na…

Bence Türkiye’de doğru kurumsallaşma modeline en iyi örneklerinin başında Anadolu Grubu geliyor. Tuncay Özilhan, 2017’de icra görevlerini profesyonellere bıraktığında aslında kendi yokluğunun provasını yapıyordu.

2000’li yılların başından itibaren grup yapısını “aile patronluğundan çıkarıp, kurumsal yönetişim modeline” dönüştürmüştü. Bugün, Efes, Coca Cola, Isuzu gibi markaların üst düzeylerinde hep profesyoneller var.

Tuncay Özilhan’ın 2018’de Capital Dergisi’ne verdiği röportajda söyledikleri ise aslında bugünlerin nasıl bilinçli bir vizyonun eseri olduğunun göstergesi: “Yönetimi bırakmak değil, sistemi yaşatmak önemli”

Tuncay Özilhan’ın evlatları bugün şirketlerin belirli yerlerinde görev alsalar da karar ağırlığı profesyonellerde. Yani aile var ama yönetim kişilere değil, kurallara bağlı.

DOĞUŞ GRUBUNDAKİ EVRİMLEŞME SÜRECİ

Doğuş grubunda da durum farklı değil, Ayhan Şahenk’in 2001’deki ölümünden sonra, oğlu Ferit Şahenk Doğuş’u “bankacı holding” modelinden çıkarıp, “markalar holdingi”ne dönüştürdü. Garanti Bankası hisselerinin 2005–2010 arasında kademeli olarak satılması  bu dönüşümün sembolüydü. Aynı dönemde D-Maris, Nusr-Et, Zuma ve Dream markaları Doğuş’un küresel kimliğini güçlendirdi. Ferit Şahenk, babasının kurduğu finansal sistemi, deneyim ekonomisine dönüştürmüştü.

Adamkiewicz modelinde olduğu gibi, burada da patronluk bir “bırakış” değil, evrimleşme süreciydi.

Ayhan Şahenk

KİŞİLER DEĞİL KURALLAR ÖNEMLİ

Fuat, Fatih ve Ayhan Tosyalı kardeşlerin yönettiği Tosyalı Holding, Türkiye’de “aile-içi profesyonel yönetim modeli”nin en somut örneklerinden biri. Forbes Türkiye’nin 2022 tarihli “Aile Şirketlerinde Güç Dengesi” dosyasına göre, holdingin yönetim şeması açık biçimde görev paylaşımına dayalı. Yani Tosyalı modeli, patronun gölgesinde değil, birlikte yönetim ilkesiyle büyüyor.

Bu yapı, Polonyalı Adamkiewicz’in Adamed’de uyguladığı “sistemli miras” anlayışına oldukça yakın: Yönetim kişilere değil, kurallara bağlı.

ÖZDEMİR BAYRAKTAR’IN VİZYONU

Özdemir Bayraktar, 2021’de vefat ettiğinde Baykar’ın liderliği çoktan oğulları Selçuk ve Haluk Bayraktar’a devredilmişti. Bu geçiş 2019’da resmileştirilmişti.

Selçuk Bayraktar’ın sıklıkla vurguladığı “babamız vizyonu bize değil, ülkeye emanet etti” cümlesi, bu bilinçli devrin ruhunu özetliyor. Baykar bugün “patron sonrası çöküş” değil, patron sonrası güçlenme hikâyesi yazıyor. Çünkü patron vizyonunu ölümünden önce kurumsallaştırmıştı.

Türkiye’de hâlâ birçok büyük grup, patronun gölgesinde yaşıyor. Kurumsal protokoller yerine bireysel kararlara, yazılı stratejiler yerine “telefon talimatlarına” dayanıyor.

Bu şirketlerde ölüm, sadece bir biyolojik son değil; bir ekonomik kırılma anlamına geliyor.

patronlardunyasi.com

İLGİLİ HABER

Polonyalı milyarder Maciej Adamkiewicz 59 yaşında hayatını kaybetti

Polonyalı milyarder Maciej Adamkiewicz 59 yaşında hayatını kaybetti

source

Check Also

Konyalı Medikal 2000 şirketinin ardından Tuzla'da üretim yapan KYM Kablo da Özbekistan Fergana'da yatırım için anlaştı

Kerim ÜLKER Orta Asya’daki Türk devletleri son dönemde farklı alanlarda yatırımlara sahne oluyor. Ancak sadece …