“ZORUNLU HAREKETSİZLİK” YAŞLILARI VURUYOR
Analize göre 1971–2024 döneminde Türkiye’nin ortalama sıcaklığı 1,6 derece arttı, Güneydoğu ve İç Anadolu’da yağışlar yüzde 20’ye varan oranlarda azaldı. Kuraklık ve su kıtlığı, tarımsal üretimi zayıflatırken kırsal kesimde geçim kaynaklarını daralttı. Özellikle suya erişimde zorlanan bölgelerde iç göç artarken, yaşlılar, kadınlar ve engelliler gibi gruplarda “zorunlu hareketsizlik” olarak tanımlanan yeni bir kırılganlık biçimi ortaya çıktı.
Rapor, düşük emisyon senaryolarında göçün daha dengeli ve uyum odaklı ilerleyebileceğini; yüksek emisyon senaryolarında ise su stresi, tarımsal çöküş ve sıcak hava dalgaları nedeniyle kitlesel iç göçün hızlanacağını öngörüyor. IPCC’nin Altıncı Değerlendirme Raporu’na dayanan projeksiyonlar, Türkiye’nin güneyinde yaz sıcaklıklarının yüzyıl sonuna kadar 6 dereceyi aşabileceğine işaret ediyor.
KENTLEŞME AYRI BİR RİSK
Kentleşme baskısı ise ayrı bir risk oluşturuyor. Raporda, plansız büyüyen kent çeperlerinde altyapı eksikliği, sel ve ısı adası etkileri nedeniyle iklim risklerinin yoğunlaştığı belirtiliyor. Artan nüfus baskısı, barınma ve suya erişim sorunlarını derinleştiriyor; bu da hem sosyal uyumu hem de kentsel dayanıklılığı tehdit ediyor.
TARIMSAL DÖNÜŞÜM GEREKLİ
Schneider Electric, iklim ve göç bağlantısının yalnızca kriz yönetimiyle ele alınamayacağını vurguluyor. Rapor, kırsal alanda iklim dayanıklılığını güçlendiren tarımsal dönüşüm politikaları ile kentlerde uyum kapasitesini artıran planlama araçlarının birlikte uygulanması gerektiğini belirtiyor. Uzmanlar, bu dönüşümün sadece devlet politikalarıyla değil, yerel yönetimler, sivil toplum ve özel sektörün ortak katkısıyla yürütülmesi gerektiğini ifade ediyor.
“İklim göçü, yalnızca bir risk değil, doğru yönetildiğinde toplumsal dayanıklılığı artıracak bir fırsattır” denilen rapor, Türkiye’nin bölgesel konumu gereği çevresel iş birliği ve ortak kaynak yönetimi konusunda öncü rol oynayabileceğini vurguluyor.
Detaylı rapora linkten