Ancak perde arkasında, bu sessiz devrimin hiç konuşulmayan bir yüzü var: devasa lityum madenleri, çocuk işçiler, toksik atıklar ve enerji açlığı.
Küresel karbon emisyonlarını azaltmak hedefiyle başlatılan elektrikli araç devrimi, aslında başka bir çevre krizinin kapısını aralıyor olabilir.
BATARYALARIN ARDINDAKİ KİR: LİTYUM VE KOBALT MADENLERİ
Elektrikli otomobillerin kalbi olan bataryalar, lityum, kobalt ve nikel gibi nadir elementlere dayanıyor.
Bu madenlerin çıkarıldığı bölgeler özellikle Kongo, Bolivya, Şili ve Arjantin çevresel yıkımın en sert yaşandığı yerler arasında.
Kongo’da kobalt madenciliğinde binlerce çocuk işçi, ağır metallerle dolu çamurlarda çıplak elleriyle çalışıyor.
Şili’deki lityum havuzları ise yeraltı sularını tüketerek kuraklık krizini tetikliyor.
Greenpeace raporlarına göre, bir elektrikli otomobil bataryasının üretimi, ortalama bir aracın 8 yıllık yakıt tüketimine eşdeğer karbon salımı yaratıyor.
TEMİZ ENERJİ Mİ, KİRLİ ÜRETİM Mİ?
Otomotiv devleri “sıfır emisyon” vaatleriyle dikkat çekerken, bu araçların üretim sürecindeki enerji kaynakları hâlâ kömür ve doğal gaz temelli. Yani araç çalışırken sıfır emisyon üretiyor olabilir ama üretilirken büyük bir karbon izi bırakıyor.
Uzmanlara göre, elektrikli araç üretiminde kullanılan elektrik hâlâ fosil yakıtlardan geliyorsa, bu geçiş sadece “kirliliğin yer değiştirmesi” anlamına geliyor.
PİL GERİ DÖNÜŞÜMÜ: BÜYÜK SORUN KAPIDA
Bir diğer tehlike ise kullanılmış bataryalar. Elektrikli otomobillerin bataryaları 8 ila 10 yıl arasında ömrünü tamamlıyor. Ancak dünya genelinde henüz bu kadar büyük ölçekli batarya geri dönüşüm altyapısı yok.
Geri dönüştürülmeyen pillerdeki ağır metaller, toprak ve yeraltı sularına sızarak uzun vadeli toksik etki yaratıyor.
Avrupa Birliği bu konuda sert düzenlemelere hazırlanırken, birçok ülke hâlâ batarya atıklarını “elektronik hurda” olarak sınıflandırmakla yetiniyor.
SESSİZLİĞİN BEDELİ: SES KİRLİLİĞİ AZALDI, YAYA GÜVENLİĞİ AZALDI
Elektrikli araçların “sessizliği” çevre için bir avantaj olsa da şehir yaşamında yeni bir risk oluşturdu. Düşük hızlarda neredeyse hiç ses çıkarmayan araçlar, yaya kazalarında artışa neden oldu. Bu nedenle Avrupa’da, 2024 itibarıyla tüm elektrikli araçlara yapay motor sesi eklenmesi zorunlu hale getirildi.