Türkiye’de güneşe dayalı elektrik üretim yatırımları artmaya devam ediyor. Kurulu güçteki büyüme hızı kimine göre yüksek, kimine göre düşük, kimine göre yeterli. İster düşük ya da yüksek, ister makul seviyede olsun, bu büyümede sanayi işletmelerinin kendi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kurduğu tesislerin payı ciddi düzeyde.
İşletmeler, önce tesislerinin çatılarına kurdukları güneş sistemleri ile bu sürecin parçası olurken, daha sonra sağlanan imkanla saha tipi orta ölçekli GES’lerle de öne çıkmaya başladılar. Peki bunun özelde solar yatırımları genelde elektrik piyasası üzerinde ne tür etkileri var?
Pek çok alanda verimli yatırımlar için “Herkes kendi işine odaklansın” düsturu ile hareket edilirken, elektrik söz konusu olunca “Herkes bu alana yatırım yapabilmeli” demek ne derece doğru? Büyük ölçekli tesislerin piyasa fiyatlarını düşürmesi, sanayicilerin enerji maliyetini aşağı çekmek için kendi elektriğini üretmek amacıyla yaptığı yatırımların geri dönüşünü zorlaştırabilir mi?
Metgün Enerji Genel Müdürü Uğur Işık, Türkiye elektrik sektörüne ilişkin kamunun ve sektördeki aktörlerin hedeflerine, beklentilerine, sektördeki mevcut ve beklenen yatırımlara ilişkin değerlendirmelerini Enerji Günlüğü ile paylaştı. Işık, Mehmet Kara’nın sorularını cevapladı.
Elektrik piyasasında yeni projelerin hızla devreye girmesi, mevcut yatırımları ticari açıdan sıkıntıya sokmayacak mı?
Mevcut yatırım stoğunun nasıl bir enerji gelir modeli olduğunu düşünmek gerekiyor. Şimdi 33.000 MW’lık stoktaki iyi projeler zaten devreye girmeye başlayacak ve YEKDEM’den yararlanacak. YEKDEM gelirleriyle de hem yatırımını hem finansmanını yapabilecek. Eğer proje stoğumuzun piyasa fiyatlarından, Piyasa Takas Fiyatı (PTF) üstünden bir gelir modeli olsaydı bu sefer, piyasa fiyatının yüzde kaçını alabileceğimize bakacaktık. Eğer ki bu güneş santrali ise gün içerisinde oluşan rakamları hepimiz takip ediyoruz, özellikle bayram döneminde hem sanayi talebinin azalması, hem enerji talebinin düşük olması, hem hidroliklerin çalışmasından dolayı gün içindeki PTF rakamlarımız ciddi şekilde düşüktü, sıfıra yakındı.
Bu böyle devam edecek mi?
Devreye giren lisanssız güneşler olduğu sürece, ki geliyor kapasiteler, güneşin PTF’den alabileceği elektrik birim fiyat gelirinin düşük olmasını bekliyoruz. Ama uzun vadede bunun daha belirgin bir şekilde açılmasını da öngörüyoruz. Bunu hem Metgün Enerji olarak biz öngörüyoruz hem de piyasada bu işin yapan uzmanlar ile yapmış olduğumuz istişarelerde bunu görmekteyiz. Bu tabii güneşi etkileyen bir şey. Özellikle rüzgâr odaklı büyüme hedefimiz, biraz da bu kapsamda olduğundan dolayı. 10 yıl boyunca gelirlerimiz sabit ama 10’uncu yılın sonunda piyasaya çıktığınızda güneşin yakalayacağı ortalama elektrik geliri ne olacak soru işaretini aşmak için aslına bakarsanız biraz daha rüzgâr odaklı büyümek istiyoruz.
Sanayi kuruluşları kendi elektriğini üretmeye yöneldi, orada nasıl bir gelişim öngörüyorsunuz?
Yurt dışındaki sanayi kuruluşları sermayelerini kendi sektörlerine yatırıp o sermayelerle büyümek istiyorlar. Türkiye’de biraz daha farklı gelişti. Sanayicimiz güneş ve rüzgâr yatırımlarını kendileri yapmayı tercih ettiler. Çünkü sistem açıkçası bunu çok makul kıldı. Benim de bugün bir sanayi tesisim olsa ben de bu sanayi tesisimin çatısına güneş enerjisi santrali kurmak isterim. Doğru ve mantıklı, sanayici için, tüketici için. Ama şebeke ölçekli santraller olarak baktığımızda biz daha büyük santraller kurduğumuzda birim enerji üretim maliyetimizi düşürmüş oluyoruz. Bu sayede de potansiyel piyasa takas fiyatını düşürmüş oluyoruz. Dolayısıyla her ne kadar sanayicinin küçük ölçekli GES tesislerine yatırım yapmasını sağlamış olsak da, bir taraftan büyük ölçekli GES ve RES’lerin de desteklenmesi gerekiyor ki ülkedeki birim enerji maliyetimizi düşürebilelim.
Bu sektöre dair, aslında şu da çok kritik dediğiniz noktalar var mı?
Ben Türkiye’de yenilenebilir enerji sektöründe 15 yıllık bir geçmişe sahibim. Türkiye’de yapılmış bütün rüzgâr ve güneş ihalelerine ya bir şekilde katıldım ya da izledim. En son yapmış olduğumuz YEKA ihalesinde 1200 MW’lık rüzgâr kapasitesi tahsisi yaptık. yanlış hatırlamıyorsam 800 MW da güneşimiz vardı, buradaki rakamları ben çok rekabetçi görüyorum.
Bunun ne tür sonuçları var?
Yurt dışına giden bir yatırımcı Türk yatırımcısı var. Hem Avrupa’da hem Balkanlarda proje arayan, proje geliştiren, yatırım yapan yatırımcılarımız var. Bu yatırımcılarımız niye Avrupa’da şu anda proje arıyorlar, bunu sorgulamak gerekiyor.
Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Türkiye’deki, özellikle güneşteki panel ve modül üreticilerini korumacı yaklaşımlarla maliyetlerin yüksek olması, yurt dışında finansman koşullarının daha uygun ve kolay olması ve de potansiyel olarak yurt dışındaki getirilerin Türkiye’ye oranla makul olması nedenlerden birkaç tanesi. Biz bu Türk yatırımcılarımızı, Türkiye’deki yatırımlara odaklayabilecek çözümler ve destekler getirmemiz gerekiyor. Yapıyı böyle kurgulamak gerekiyor. YEKDEM olması gereken bir yapı. Türkiye’de projelerin finanse edilebilmesi açısından bankalar hala sabit getiri arıyorlar ve bekliyorlar. Bu yurt dışında da benzer ama bankalar bundan uzaklaşıyorlar, kaçıyorlar. Dolayısıyla buradaki sabit alım garantilerinin devlet destekli garantilerin devam etmesi gerekiyor.
Biz Türkiye’de iki mekanizmayla ilerliyoruz. Bir YEKDEM mekanizması, iki YEKA ihaleleri. Son YEKA ihalelerinde MWh başına 35 dolar, 32,5 dolar rakamlar çıktı. Bunların üstüne bir de katkı payı ödedi yatırımcılarımız. Umarım bu yatırımlarından bekledikleri getiri oranlarını alabilirler.
Yerli endüstri oluşturma hedefleri yatırımları nasıl etkiliyor, etkileyecek?
Güzel soru, aslına bakarsanız güncel de bir probleme işaret etmiş oldunuz. Şimdi yatırımcı şapkasıyla konuşuyorum, ben yatırımcı şapkasıyla, yatırım maliyetlerimi en aşağıya çekmek isterim. En düşük rakama çekmek isterim ki bu işi daha fizibıl kılayım, proje stoğunu yapabilir olayım. Eğer ki yatırım maliyeti arttığından dolayı enerji üretim maliyetlerim artacaksa, bu sefer gelirlerimin artması gerekiyor. Gelirlerim artıyor mu, depolamalı projelerde YEKDEM kapsamında gelirlerim sabit. Dolayısıyla bizim yatırım maliyetlerini düşürücü aksiyonlarda bulunmamız gerekiyor. Yakın zamanda yatırım teşvik belgesi ile alakalı bazı istisnalar geldi. Güneş panellerinde zaten bir istisna vardı. Şimdi rüzgârda kulelerle ilgili de bir istisna geldi. Depolama ünitelerinin bazılarıyla alakalı da gümrük vergisi muafiyetinin kalktığını görüyoruz. Bu yatırımcıya yüzde 10, yüzde 20 ek gümrük vergisi ödemeyle yansıyor veya Türkiye’de üretilen malzemelerin satın alması gerekiyor. Tabii ki Türkiye’de yerli üretilen ekipman satın almak isteriz. Ama işin ticari boyutuna baktığımızda işin rekabetle beraber düşen fiyatlar felsefesine baktığımızda bazı şeyleri kaçırıyoruz ve de kendi ayağımızı da sıkıyor olabiliriz.
Peki, bu konu aslında epey tartışma götürür…
Yani sanayici olaraktan baktığımızda Türk sanayisini korumak gerekir, hemfikiriz. Doğru Türkiye’de rüzgâr ve güneş sanayisini korumamız gerekir. Ama bunları koruyacağız diye yatırımları kaybedersek de, bu sefer de enerji üretim maliyetlerini artırmış oluyoruz. Dolayısıyla buradaki dilemma, yani “evet sanayiyi koruyalım ama bu sefer enerji üretim maliyetim artıyor mu”. Yani ikisini beraber gerçekleştirebiliyorsam, hem Türkiye’de yerli üretip hem de maliyetimi düşürebiliyorsam muhteşem olur. Ama şu anda bu denklem böyle çalışmıyor.
Mehmet KARA – Enerji Günlüğü