Türkiye’de konut piyasası 2026 yılına, faiz ve enflasyon dengesine kilitlenmiş şekilde giriyor. 2025’te özellikle ipotekli satışlarda gözlenen artış, kredi koşullarındaki dalgalanmalara rağmen alım iştahının devam ettiğini ortaya koydu. Ancak sektör temsilcilerine göre 2026’da konut talebinin sürdürülebilirliği, büyük ölçüde Merkez Bankası’nın faiz politikası ve bankaların kredi verme iştahına bağlı olacak.
İnşaat ruhsatları ve maliyetler tarafında ise tablo daha temkinli. Çimento, çelik ve işçilik giderlerindeki yüksek seyir, yeni projelerin sınırlı ve seçici şekilde hayata geçirilmesine neden oluyor. Bu nedenle sektörün 2026’da arzı artırmakta zorlanabileceği belirtiliyor. Kamu tarafında gelebilecek imar ve teşvik düzenlemeleri, piyasada dengeleri değiştirebilecek başlıca unsurlar arasında yer alıyor.
İzmir’de tablo ülke ortalamasından ayrışıyor. TÜİK verileri, 2025 boyunca kentte satışların canlı olduğunu ortaya koyarken, uzmanlara göre göç hareketliliği, yaşam kalitesine yönelik talep ve kiralık daire arayışı, 2026’da İzmir’i daha güçlü bir pazar haline getirecek. Özellikle ulaşım projeleriyle değer kazanan semtlerde, orta ve küçük dairelere yönelik yatırım eğiliminin sürmesi bekleniyor.
Sektör temsilcileri, 2026’da fiyatların da bölgesel farklılık göstereceğini vurguluyor. Şehir merkezleri ve yatırımcıların yoğun ilgi gösterdiği bölgelerde fiyat artışlarının sürmesi öngörülürken, arzın görece yüksek olduğu çevre bölgelerde daha sınırlı bir yükseliş bekleniyor.
Öte yandan sektörün önündeki en önemli riskler arasında enflasyonun seyri, döviz kurlarındaki oynaklık, bankaların kredi şartları ve inşaat maliyetlerindeki belirsizlik öne çıkıyor. Bu nedenle hem yatırımcıların hem de alıcıların 2026’da temkinli hareket etmesi gerektiği ifade ediliyor.
İzmir’deki güçlü talep ve ülke genelinde ipotekli satışlardaki artış, 2026’ya girerken umut verse de sektörün asıl rotasını faiz kararları, enflasyon ve kredi koşulları çizecek.