POPÜLİZM DEĞİL AKIL VE BİLİM
Son yıllarda enerji yatırımları, seçim vaatleri ve kısa vadeli çıkarlar uğruna popülist yaklaşımlara kurban edilmiştir. Bir bölgeye santral yapılırken, çevresel etki göz ardı edilmiş; yerli kömür teşvik edilirken arıtma sistemleri ihmal edilmiş; yenilenebilir enerji teşvikleri plansızca dağıtılmış; ithal doğalgaza aşırı bağımlılık ise ulusal bütçeyi kırılgan hale getirmiştir.
Bu tablo, enerjinin teknik uzmanlıkla, planlamayla, uzun vadeli stratejiyle ve milli çıkarları gözeterek yönetilmesi gerektiğini bir kez daha göstermektedir.
GENÇ MÜHENDİSLER NEDEN ÜLKEYİ TERK EDİYOR?
Üniversitelerimizden her yıl binlerce genç mühendis mezun oluyor. Ancak bu gençlerin önemli bir kısmı ya yurtdışına gitmeyi planlıyor ya da gitmiş durumda. Neden?
Çünkü enerji projeleri liyakatten uzak biçimde yönetiliyor. Çünkü gençlerin fikirlerine kulak verilmiyor. Çünkü kamu-özel sektör işbirliğinde sadece belirli gruplara imtiyaz tanınıyor. Çünkü teknik bilgiye değil, siyasete yakınlığa değer veriliyor.
Türkiye’nin geleceği, bu gençleri kaybetmeyi göze alacak lükse sahip değildir. Onlara burada yaşamaya, üretmeye ve katkı sunmaya değer bir sistem sunmak zorundayız.
İTHALAT MİLLİ BÜTÇEYİ ÇÖKERTMESİN DİYE
2024 yılı itibarıyla Türkiye’nin enerji ithalatı faturası 80 milyar dolara yaklaştı. Bu devasa miktar, dış ticaret açığını büyütmekte, TL’nin değerini düşürmekte, kamu harcamalarının önünü tıkamaktadır.
Oysa bu kaynak, yerli mühendisliğe, ar-ge’ye, yenilenebilir enerji üretim tesislerine, enerji verimliliğine, yerli madencilik teknolojilerine ve çevreci sistemlere aktarılabilir. Böylece hem dışa bağımlılık azaltılır, hem de ekonomik sürdürülebilirlik sağlanır.
KÖYLÜ KANSER OLMASIN DİYE
Enerji yatırımlarının çevresel etkisi doğrudan halk sağlığını ilgilendirmektedir. Termik santrallerin baca gazı arıtma sistemleri yetersizse, yeraltı suyu arsenik içeriyorsa, çevreye uçucu kül saçılıyorsa, o bölgedeki köylü, çiftçi, çocuk kanser oluyor. Bu kabul edilemez.
Çevre ile sanayi bir arada yürümelidir. Teknoloji var, mühendislik var, denetim ve düzenleme niyeti yok. Bu eksiklik, toplum sağlığı pahasına bir ekonomik büyüme modeline dönüşmemelidir.
Siyasette Söz Söyleme Zamanıdır
Bu noktada artık teknik insanlar, mühendisler, bilim insanları olarak sadece danışmanlık yapmak yetmez. Siyasette, karar alma süreçlerinde doğrudan söz sahibi olmamız gerekir. Çünkü enerji sadece siyasi bir mesele değil, yaşamın kendisidir.
Özelleştirme mi yapılacak? Kim alacak, hangi koşulla? Lisans mı verilecek? Yerli mi, ithal mi? Yatırım yapılacak mı? Hangi bölgeye, hangi teknolojiyle? Bu sorulara yanıt verirken popülizm değil, bilim ve kamusal yarar esas alınmalıdır.
Türkiye’nin enerji politikaları, günü kurtaran açıklamalardan, ithalat bağımlılığını artıran kararlardan ve insan kaynağını değersizleştiren uygulamalardan sıyrılmalı; aklın, bilimin ve milli çıkarların rehberliğinde yeniden tasarlanmalıdır.
Bu sorumluluk artık sadece siyasetçilere değil, bizlere de aittir.