Breaking News

Dünya enerjide nereye gidiyor?

Dünya ekonomisinin kalbi enerji ile atıyor, bedeni ise madencilikle besleniyor. Ancak bu kritik sektörler, tarihin en karmaşık ve belirsiz dönemlerinden birinden geçiyor. Pandeminin yarattığı şokların üzerine, jeopolitik gerilimler, iklim krizi ve teknolojik dönüşümün baskısı ekleniyor.

Enerji piyasaları ve arz güvenliği, son yıllarda eşi görülmemiş jeopolitik gerilimlerle sınanıyor. Şimdi bunlardan belli başlı üç tanesine kısaca bir göz atalım.

  1. Rusya-Ukrayna Savaşı: Bu savaş, Avrupa’nın enerji haritasını baştan aşağı değiştirdi. Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz akışını büyük ölçüde kesmesi, fiyatları tarihi seviyelere çıkardı ve Avrupa’yı LNG (Sıvılaştırılmış Doğalgaz) ithalatına ve enerji tasarrufuna zorladı. Küresel gaz ve petrol ticaret yolları yeniden şekillendi, Rusya enerjisini büyük ölçüde Çin, Hindistan gibi ülkelere yönlendirmeye başladı. Bu da enerji diplomasisinde yeni eksenler oluşturdu.
  2. Hürmüz Boğazı Riski (İsrail-İran Gerginliği): İran-İsrail geriliminin tırmanması, Orta Doğu’daki kritik bir enerji arterini, Hürmüz Boğazı’nı yeniden gündeme getirdi. Dünya petrol ticaretinin yaklaşık %20’si bu boğazdan geçiyor (IEA, 2023). Bir kesinti veya kapatılma tehdidi, küresel petrol piyasalarında anlık ve şiddetli bir fiyat şoku yaratma potansiyeline sahip. Bu risk, enerji alıcı ülkeler için büyük bir arz güvenliği endişesi ve rezerv politikalarını gözden geçirme zorunluluğu doğuruyor.
  3. Çin-Rusya ve Çin-ABD İlişkileri: Rusya’nın Batı’ya enerji satışındaki düşüşü, onu Çin’e daha da yakınlaştırdı. Çin, artan miktarda Rus petrol ve gazını, genellikle “dostane” fiyatlarla satın alıyor. Bu, Çin’in enerji çeşitlendirmesine katkı sağlarken, Rusya’ya ise hayati bir gelir kaynağı oluşturuyor. Öte yandan, Çin-ABD arasındaki stratejik rekabet, özellikle teknoloji (temiz enerji teknolojileri, yarı iletkenler) ve kritik mineraller (lityum, kobalt, nadir toprak elementleri) üzerinden enerji dönüşümü alanına da sıçradı. ABD, temiz enerji tedarik zincirlerini Çin ejderhasının gölgesinden arındırmaya çalışırken, Çin bu alanlardaki hakimiyetini sürdürmek için çabalıyor. Bu rekabet, küresel enerji dönüşümünün hızını ve maliyetini ilerleyen zamanlarda daha da etkileyecek (IEA, 2023). 
     

PLANLAR VE ZORLUKLAR

Peki tüm bu gelişmeler ışığında bakılınca, dünya enerjide nereye gidiyor? Gelin bu soruya birlikte cevap arayalım. Bu karmaşık tablo içinde, dünya enerji sisteminin geleceği üç temel eksen etrafında şekilleniyor:

  1. Enerji Arz Güvenliğinin Yeniden Tanımlanması: Rusya-Ukrayna Savaşı, tek bir tedarikçiye veya rotaya bağımlılığın risklerini acımasızca gösterdi. Ülkeler ve bölgeler, enerji kaynaklarını ve tedarik yollarını çeşitlendirmeye (daha fazla LNG, farklı fosil yakıt tedarikçileri), yerli yenilenebilir enerji üretimini hızlandırmaya ve stratejik rezervlerini güçlendirmeye odaklanıyor. “Güvenlik” kavramı artık sadece askeri değil, enerji kaynaklarının kesintisiz, çeşitli ve uygun fiyatlı erişimi anlamına geliyor. Bu, kısa vadede bazı bölgelerde kömür kullanımında ani artışlara da yol açabiliyor.
  2. İklim Değişikliğinin Merkezi Rolü: Enerji planlamasının kalbinde artık iklim değişikliği var. IEA’nın Net Zero Senaryosu, küresel sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlamak için yenilenebilir enerji yatırımlarının hızla artması, fosil yakıt talebinin 2030’dan önce zirve yapması ve enerji verimliliğinde büyük sıçramalar gerektiğini vurguluyor (IEA, 2023). Ülkeler, Ulusal Katkı Beyanları (NDC’ler) aracılığıyla (eksik de olsa) taahhütlerde bulunuyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı, ABD’nin Enflasyon Düşürme Yasası (IRA) gibi politikalar, temiz enerji teknolojilerine trilyonlarca dolarlık yatırımı teşvik ediyor. Ancak, jeopolitik gerilimler ve kısa vadeli enerji güvenliği kaygıları, bu uzun vadeli iklim hedeflerine ulaşmayı zorlaştırıyor.
  3. Dönüşümün Madencilik Ayağı: Kritik Mineraller: Rüzgâr türbinleri, güneş panelleri, elektrikli araç bataryaları ve şebeke altyapısı, lityum, kobalt, nikel, bakır ve nadir toprak elementleri gibi kritik minerallere büyük ölçüde bağımlı. IEA, temiz enerji teknolojileri için bu minerallerin talebinin önümüzdeki on yılda katlanarak artacağını tahmin ediyor (IEA, 2023). Bu, madencilik sektörü için büyük bir fırsat, ancak aynı zamanda büyük zorlukları da beraberinde getiriyor:
    • Tedarik Zinciri Güvenliği: Bu minerallerin üretimi ve işlenmesi birkaç ülkede (özellikle Çin) yoğunlaşmış durumda, bu da tedarik zinciri kırılganlığı yaratıyor. Ülkeler, kaynak çeşitlendirmek ve yerel işleme kapasiteleri geliştirmek için stratejiler oluşturuyor.
    • Çevresel ve Sosyal Sorumluluk: Madencilik faaliyetlerinin çevresel ayak izi (su kullanımı, atık yönetimi, arazi bozulumu) ve sosyal etkileri (yerel toplulukların hakları, çalışma koşulları) giderek daha fazla mercek altında. Sürdürülebilir ve sorumlu madencilik uygulamaları, dönüşümün meşruiyeti için hayati önem taşıyor.
    • Teknolojik İnovasyon: Geri dönüşüm oranlarının artırılması, alternatif malzemelerin geliştirilmesi ve daha verimli madencilik/arıtma teknolojileri, tedarik baskısını hafifletmek için anahtar rol oynayacak.

SONUÇ: GÜVENLİK VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK DENGESİ

Dünya enerji sektörü, adeta fırtınalı denizde seyreden bir gemi gibi. Bir yandan kısa vadeli jeopolitik şokların yarattığı arz güvenliği fırtınalarıyla, diğer yandan uzun vadeli iklim değişikliği kasırgasıyla mücadele ediyor. Madencilik sektörü ise bu dönüşüm gemisinin kritik hammaddelerini sağlarken, kendi sürdürülebilirlik sınavından geçiyor.

Başarılı olmanın yolu, “ya güvenlik ya da sürdürülebilirlik” ikilemine düşmeden, her ikisini de aynı anda gözetecek akıllı stratejilerden geçiyor. Bu da yenilenebilir enerji ve enerji verimliliğine yapılan yatırımların kararlılıkla sürdürülmesi, fosil yakıtlardan kademeli çıkışın adil ve planlı bir şekilde yönetilmesi, enerji kaynaklarının ve kritik mineral tedarikinin coğrafi olarak çeşitlendirilmesi, teknolojik inovasyonun (özellikle temiz enerji, kömür gazlaştırma-sıvılaştırma, CCUS, enerji depolama ve geri dönüşümde) hızlandırılması ve tüm bu süreçlerde çevresel ve sosyal standartların en üst seviyede tutulması demek.

BP ve IEA raporları, yolun ne kadar uzun ve zorlu olduğunu açıkça gösteriyor. Ancak, iklim değişikliğinin varoluşsal tehdidi ve jeopolitik istikrarsızlığın ekonomik maliyetleri karşısında, enerji dönüşümünü hızlandırmak ve arz güvenliğini sağlamak artık bir tercih değil, bir zorunluluk. Bu zorlu yolculukta, uluslararası iş birliği, akılcı politika kararları ve devlet teşviği ile yapılan özel sektör yatırımları, limana sağ salim ulaşmanın anahtarı olacak.

 

Kaynaklar:

source

Check Also

Akenerji’de üst düzey atama: Harun Taş üretimden sorumlu GMY

Enerji Günlüğü – Akenerji’de üretimden sorumlu genel müdür yardımcılığı görevine 6 Ekim 2025 itibarıyla Harun Taş …