Ama bütün dünyayı etkileyen iklim krizi ve kontrolsüz/plansız kullanım sebebiyle su fakiri olma yolunda hızla ilerliyoruz.
Kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarımız 2000 yılında 1652 metreküp (m³) civarındayken, 2022 yılında 1322 m3 seviyesine düşmüş.
Bu miktarın her geçen yıl düşmeye devam ettiğini söylemeye gerek var mı?
Resmi rakam ve istatistiklere göre, ülkemiz tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda yaklaşık 110 milyar m3. Bu miktarın 60 milyar m³’ü kullanılıyor.
Peki bu kadar suyu kim ve nasıl tüketiyor?
Bu soruya cevap ararken karşımıza çıkan görüntü pek parlak değil.
Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün 2022 yılı verilerine göre en büyük su kullanım alanı tarım. Suyumuzun yaklaşık yüzde 75’ni yani 45 milyar m³ suyu tarımda kullanıyoruz. Bazı araştırmalara göre, 1 kg sebze için 2000 litre, 1 kg büyükbaş eti için ise 15000 litre su kullanılıyor. Bunlar korkunç rakamlar ama üretimden sofraya gelene kadar olan süreci bütünsel olarak değerlendirdiğimizde karşımıza çıkan durum bu.
Kalan yaklaşık 15 milyar m³ suyu ise içme suyu ve endüstriyel amaçlı olarak neredeyse eşit miktarda tüketiyoruz.
Enerji gereksiniminin her geçen gün, neredeyse ölçüsüzce artış kaydettiği günümüzde, su tüketiminde enerji üretiminin payı ne kadar acaba? Enerji üretip, yolumuzu aydınlatırken suyumuzu acımasızca tüketip kendimizi açlığa mı mahkum ediyoruz yoksa?
Enerji üretiminde doğrudan kullandığımız su kaynakları olmakla birlikte, hidroelektrik santrallerin suyu tüketmekten çok, çevreye, havzalara verdiği zararlar öne çıkıyor.
Enerji sektöründe asıl su tüketimi, soğutma ve buhar oluşturma amaçlı kullanımından kaynaklanıyor. Bu amaçlarla kullanılan suların önemli bir kısmı da denizden alınyor ve çoğu da tekrar sisteme dahil ediliyor (bu suların, denizlerin ısınmasına, kirlenmesine vb. etkisi yadsınamaz ama bu yazıdaki konumuz değil).
Ancak özellikle termik santrallerin, enerji üretimi alanında, tatlı su kaynaklarının tüketiminde önemli bir yeri olduğunu da vurgulamak gerekiyor. TÜİK rakamlarına öre, 2022 yılında termik santraller toplamda 8.8 milyar m³ su kullanmış (denizden çekilenler dahil).
Termik santraller, doğal gaz çevrim santralleri, nükleer santraller. Bunların hepsi yoğun bir şekilde su kullanıyor ve kullandığının yaklaşık yüzde 15’lik bir kısmını da doğrudan tüketiyor.
Ancak şunu söyleyebiliriz ki, enerji üretim tesisleri de su tüketicisi ama suyun temel tüketicisi değil. Tükettiğinden daha fazlasını kirlettiği ise çok açık.
Su konusunda enerji üretimi sektörünü suçlayalım ama asıl önlemi tarım konusunda alalım.
Tarımdaki acımasız ve plansız yer altı/yer üstü su kullanımı, kıt kaynaklarımızın asıl ve gerçek tüketicisi.
Planlı devlet deyince, bunlar komünist uygulamalar diye görmezden gelen ve uzak duranlar, bugün Konya ovasında, Burdur ve Eğirdir gölleri ile diğer bazı su havzalarında yaşanan sıkıntıların gerçek sorumlusudur bence.
Turizm ciddi bir su tüketicisidir örneğin. Bugün 5 yıldızlı otellerin kişi başı günlük su tüketimi şehirlerdekinin neredeyse iki katıdır.
Bir bölgede, hem tarım (hem de para ediyor diye çok su isteyen tropikal meyve üretimini de yöneliyorsanız) hem turizm yapacağım diyorsanız, su gereksinimini de planlayıp, önlemlerini almanız lazım.
Suyumuz tükeniyor…
Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere şehirlerimiz her kuraklık döneminde içme suyu sıkıntısına giriyor.
Tarımda, turizmde, enerji sektöründe, sanayide ve son yıllarda ciddi artış gösteren madencilik sektöründe su tüketimini plansızca sürdürür, önlemlerimizi almazsak susuz yazlar bizi bekliyor.
Son söz: Elbette onun da etkisi var ama suyumuzu sömüren enerji değil.