İCRA VE İFLÂS KANUNU m. 89/3 HÜKMÜ KAPSAMINDA AÇILAN MENFİ TESPİT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME – Hukuki Haber

I. Genel Olarak İİK m. 89/3 Hükmü Kapsamında Açılan Menfi Tespit Davası
Alacağını cebri icra yoluyla tahsil etmek için harekete geçen ve haciz yoluyla takibe girişen alacaklı, haciz türleri bakımından bir ayrım bulunmaksızın yalnızca borçlunun malvarlığının haczedilmesine yönelik talepte bulunabilir. Nitekim bu durum, haczedilmezlik kurallarına ilişkin İİK m. 82/1 hükmünün üçüncü bendinde, 7445 sayılı Kanun ile gerçekleştirilen değişiklik sonrasında daha göze çarpar şekilde vurgulanmıştır. İlgili düzenlemeye göre “Aşağıdaki şeyler haczolunamaz… 3. Para, kıymetli evrak, altın, gümüş, değerli taş, antika veya süs eşyası gibi kıymetli şeyler hariç olmak üzere, borçlu ve aynı çatı altında yaşayan aile bireylerine ait kişisel eşya ile ailenin ortak kullanımına hizmet eden tüm ev eşyası…”. Bu hüküm, ilk bakışta basit bir haczedilmezlik kuralı gibi görünüyor olsa dahi aynı çatı altında yaşayan aile bireylerine ait kişisel eşya ifadesi, iki önemli vurguyu bünyesinde barındırmaktadır. Bunlardan ilki, aile bireylerine ait kişisel eşyanın haczedilemeyeceğine işaret edilmesi suretiyle, haciz işleminin yalnızca borçluya ait malvarlığı değerleri üzerinde gerçekleştirilebileceğinin teyit edilmesidir. İkincisi ve daha önemlisi ise ilgili bentte zikredilen malvarlığı değerlerinin istihkak davasının kapsamından çıkarılmasıdır[1].
Borçlunun haczedilebilir nitelikteki malvarlığı değerleri her zaman kendi uhdesinde bulunmayabilir. Kanun koyucu, bu problemin aşılabilmesi ve borçluya ait olan ancak üçüncü kişinin uhdesinde bulunan para veya diğer malvarlığı değerlerinin haczedilebilmesi için İİK’nın çeşitli hükümlerinde üçüncü kişideki malvarlığı değerinin haczini sağlayan mekanizmalar öngörmüştür. İşte, İİK m. 89 hükmünde düzenlenen haciz ihbarnameleri de bu amaca hizmet eden mekanizmalardan yalnızca biridir.
İcra ve İflâs Kanunu m. 89 hükmünün işletilmesi ve üçüncü kişiye haciz ihbarnamelerinin gönderilmesiyle birlikte, üçüncü kişi, bir anlamda, icra takibinin süjesi haline gelir. İlk iki ihbarnameye İİK’da öngörülen süreler içinde itiraz edilmemesi halinde, üçüncü ihbarnamenin tebliği sonrasında, İİK’da yer alan ifadeyle, on beş gün içinde “parayı icra dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi” üçüncü kişiye bildirilir. Üçüncü kişinin, üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliği üzerine başvurabileceği bir mekanizma daha vardır. Bu ise üçüncü kişinin menfi tespit davası açma imkânıdır.
Üçüncü haciz ihbarnamesinin tebliği üzerine üçüncü kişinin açabileceği menfi tespit davasına yönelik düzenlemeye, İİK m. 89/3 hükmünün üçüncü ve devamı cümlelerinde yer verilmiştir. Ne var ki ilgili davada hangi mahkemenin görevli olduğuyla ilgili açık bir düzenleme sevk edilmemiştir. Bu çerçevede, görevli mahkemenin, medenî usûl ve icra iflâs hukukunda sıklıkla kullanılan bir tabirle, genel mahkemeler olduğu söylenebilir. Bu noktada hemen değinilmesinde fayda olan bir husus, icra hukukunda genel mahkeme ifadesinin, medenî usûl hukukundan farklı bir anlama sahip olduğudur. Medenî usûl hukuku bağlamında genel mahkeme ifadesiyle kastedilmek istenen asliye hukuk mahkemesi ile, doktrinde aksi yönde görüşler bulunmakla birlikte, sulh hukuk mahkemesidir. Oysa, icra ve iflâs hukukunda genel mahkeme ifadesi, icra mahkemesi dışındaki tüm hukuk mahkemelerine işaret etmek üzere kullanılabilir. Bu çerçevede, İİK m. 89/3 temelli menfi tespit davalarında hangi genel mahkemenin görevli olduğu yargı kararları ışığında tespit edilmelidir.
II. Konuyla İlgili Yargı Kararları
İcra ve İflâs Kanunu m. 89/3 hükmü çerçevesinde açılan menfi tespit davalarında hangi mahkemenin görevli olduğu yargı kararlarında da tartışma konusu olmuştur. Bazı kararlarda asliye hukuk mahkemesinin mutlak şekilde görevli olduğu kabul edilmiştir. Bununla birlikte, bazı kararlarda ise borçlu ile alacaklı arasındaki temel ilişkinin görevli kıldığı mahkemeye göre belirleme yapılması gerektiği ve örneğin, asliye ticaret mahkemesinin de zikredilen menfi tespit davasında görevli olabileceği belirtilmiştir. İfade etmek gerekir ki aşağıda alıntılayacağımız yargı kararları çoğunlukla HMK m. 21/1-c çerçevesinde yargı yeri belirlenmesi sonucunda verilmiştir.
Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 4’üncü Hukuk Dairesinin 28.09.2020 tarihli kararında[2]Somut olayda; davacının 1. ve 2. İhbarnamelerine cevap verilmiş olmasına rağmen 3. Haciz ihbarnamesi gönderildiği belirterek İİK. 89/3 uyarınca menfi tespit talebinde bulunduğu, yapılan değerlendirmede; davalı alacaklı tarafından dava dışı borçlu aleyhine kambiyo takibi yapılmış olduğu, bu durumda davanın Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği anlaşılmakla, bu mahkemece verilen görevsizlik kararının yerinde olmadığı kabul edilmiş ve yargı yeri olarak belirlenmesi gerekmiştir… Yukarıda açıklanan nedenlerle; 6100 Sayılı HMK.’nun 21. ve 22. maddeleri gereğince Bursa 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE…” ifadeleriyle, İİK m. 89/3 hükmüne istinaden açılan menfi tespit davalarında asliye hukuk mahkemesi dışındaki bir mahkemenin, somut olayda asliye ticaret mahkemesinin, görevli olabileceği kabul edilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37’nci Hukuk Dairesinin 03.06.2020 tarihli kararında[3]Dava İ.İ.K.’nun 89/III maddesine istinaden gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle ihbarnameye muhatap olan üçüncü kişi tarafından açılan menfi tespit davasıdır. İhbarnamenin gönderildiği takip, davalı alacaklı … tarafından, davalı borçlular … ve …’ e karşı kambiyo senedine istinaden yapılmış bir takiptir. Bu itibarla ticari iş niteliğindeki takip dosyasından gönderilen ihbarnameye karşı açılan menfi tespit davasının ticaret mahkemesinde görülmesi gerekir… Yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin GÖREVLİ MAHKEME OLARAK BELİRLENMESİNE…” denilerek asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu kabul edilmiştir.
Yine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37’nci Hukuk Dairesinin 22.02.2023 tarihli bir diğer kararında[4]Dava İ.İ.K.’nun 89/III maddesine istinaden gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle ihbarnameye muhatap olan üçüncü kişi tarafından açılan menfi tespit davasıdır. İhbarnamenin gönderildiği takip, davalı alacaklı tarafından, takip borçlularına karşı kambiyo senedine istinaden yapılmış bir takiptir. Bu itibarla ticari iş niteliğindeki takip dosyasından gönderilen ihbarnameye karşı açılan menfi tespit davasının İstanbul 19. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerekir” ifadeleriyle, yukarıda ilgili kısmı alıntılanan kararla aynı sonuca ulaşılmıştır.
Keza, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7’nci Hukuk Dairesinin 06.03.2023 tarihli kararında[5] “…somut olayda davalı takip alacaklısı tarafından dava dışı takip borçlusuna karşı faturalara dayanarak haciz yoluyla icra takibi yapılması, takip dosyasındaki alacaklı ve borçlunun da ticaret şirketi ve tacir olup takibin ticari işletmeleriyle ilgili olması, ticari iş niteliğindeki takip dosyasından gönderilen ihbarname nedeniyle eldeki menfi tespit davasının açılması hep birlikte göz önüne alındığında, davaya bakmakla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olduğu…” belirtilmiş ve asliye ticaret mahkemelerinin de İİK m. 89/3 hükmüne istinaden açılan menfi tespit davalarında görevli olabileceği kabul edilmiştir.
Takdim edilen bu kararlarda Yargıtay 19’uncu Hukuk Dairesinin 16.10.2019 tarihli kararı[6] zikredilmiştir. Zikredilen kararda “Dava İ.İ.K.’nun 89/III maddesine istinaden gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle ihbarnameye muhatap olan üçüncü kişi tarafından açılan menfi tespit davasıdır. İhbarnamenin gönderildiği takip, davalı alacaklı tarafından dava dışı borçlu …’a karşı kambiyo senedine istinaden yapılmış bir takiptir. Bu itibarla ticari iş niteliğindeki takip dosyasından gönderilen ihbarnameye karşı açılan menfi tespit davasının ticaret mahkemesinde görülmesi gerekir” denilerek asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğuna dair sonuca ulaşılmıştır. Oysa, Yargıtay 19’uncu Hukuk Dairesi, alıntılanan bu kararından daha eski tarihli bir başka kararında İİK m. 89/3 hükmü çerçevesinde açılan menfi tespit davalarında asliye hukuk mahkemesinin mutlak şekilde görevli olduğunu kabul etmiştir[7].
Asliye ticaret mahkemesinin görevli olabileceğine dair verilen bu kararların yanı sıra, asliye hukuk mahkemesinin mutlak şekilde görevli olduğuna dair verilen kararlar da bulunmaktadır. Esasen, bu kararlar arasında zikredilmesi yeterli olan tek örnek, Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesinin 06.11.2023 tarihli kararıdır[8]. Zikredilen karar, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun m. 35 hükmü çerçevesinde verilmiştir. Kararın ilgili kısmına göre “Uyuşmazlıkların çözümünde asıl olan bir davanın genel mahkemelerde görülmesidir. Özel mahkemede görüleceğine dair açık bir kanuni düzenleme bulunmayan her davanın, genel mahkemelerde görülmesi esastır. 2004 sayılı Kanun’un 89 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına istinaden gönderilen haciz ihbarnamesi nedeniyle ihbarnameye muhatap olan üçüncü kişi tarafından açılan menfi tespit davasında görevli mahkeme konusunda Kanun’da özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Buna göre davanın tarafları arasında doğrudan bir ilişki bulunmaması ve uyuşmazlığın takip hukukundan kaynaklanması nedeniyle görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu, tarafların tacir olmasının veya temel ilişkinin ticari nitelikte bulunmasının veyahut borcun temelini oluşturan senedin kambiyo senedi niteliğinde olmasının mahkemenin görevinin belirlenmesinde bir etkisinin bulunmadığının kabulü ile Bölge Adliye Mahkemeleri arasındaki uyuşmazlığın bu şekilde giderilmesine karar vermek gerekmiştir” denilerek, İİK m. 89 hükmü çerçevesinde açılan menfi tespit davalarında asliye hukuk mahkemelerinin mutlak şekilde görevli olduğu kabul edilmiştir.
Yargıtay 11’inci Hukuk Dairesinin bu kararı sonrasında verilen çeşitli bölge adliye mahkemesi kararlarında da bu karar dayanak gösterilerek asliye hukuk mahkemesinin mutlak şekilde görevli olduğuna işaret edilmiştir[9]. Yargıtay’ın bu kararı sonrasında bölge adliye mahkemelerince de benimsenen bu sistemde önem arz eden bir diğer nokta da TTK m. 5/A kapsamında dava şartı arabuluculuk sürecini işletme zorunluluğunun, İİK m. 89/3 hükmü çerçevesinde açılan menfi tespit davalarında uygulama alanı bulmamasıdır. Zira ilgili davanın asliye ticaret mahkemesinin görev alanına girmediğinin ve bu kabulün sonucu olarak ticari dava olmadığının ifade edilmesi, TTK m. 5/A hükmünü de devre dışı bırakır niteliktedir.
Av. Eda Nur Erdoğan
Mustafa Topal
>> İCRA VE İFLÂS KANUNU m. 79/a KAPSAMINDA İCRA MAHKEMESİNİN KONUTTA HACİZ KARARI AÇISINDAN TAKDİR YETKİSİ
————
[1] Bu son durum, ayrı bir çalışmanın konusu olabilecek niteliktedir. Bu nedenle, çalışmanın odağından sapmamak amacıyla daha detaylı açıklamaya yer verilmemiştir.
[2] Bursa BAM 4HD, 28.09.2020, E. 2020/747, K. 2020/1013.
[3] İstanbul BAM 37HD, 03.06.2020, E. 2020/536, K. 2020/1057.
[4] İstanbul BAM 37HD, 22.02.2023, E. 2022/1646, K. 2023/540.
[5] Sakarya BAM 7HD, 06.03.2023, E. 2023/62, K. 2023/248.
[6] Yargıtay 19HD, 16.10.2019, E. 2019/1500, K. 2019/4799.
[7] İlgili karar için bkz. Y19HD, 12.04.2016, E. 2016/3568, K. 2016/6425.
[8] Y11HD, 06.11.2023, E. 2023/5228, K. 2023/6468.
[9] Örneğin bkz. Sakarya BAM 8HD, 17.01.2024, E. 2023/1398, K. 2024/92; Kayseri BAM 1HD, 29.05.2024, E. 2024/1043, K. 2024/911; Adana BAM 9HD, 11.10.2024, E. 2024/1048, K. 2024/1688; İstanbul BAM 37HD, 13.12.2024, E. 2024/1035, K. 2024/3117.
Türkiye'den ve dünyadan hukuki haberler, makaleler, siyasetten, spora her konuda hukuki haber…

source

Check Also

Fiber kablo devi iflas etti – Sözcü Gazetesi

Köln ve Yunanistan merkezli Phoenix Engineering’in yöneticileri, iflas açıklamasının ardından ortadan kayboldu. Taşeron firmalar, şirketten …